İdil Bilgin'in Hikayesi




Ben ülkemizdeki eşsiz kültürel miras zenginliğini göz önünde bulundurarak, konuya yönelik toplumsal farkındalığımızın gelişimine katkı sağlamak için kendini bu alana adamış bir çocuk kitabı yazarıyım. Kültürel mirasla yakın bağlar kuran toplumların ve bireylerin refaha daha yakın olacaklarına duyduğu inancı mesleğine ve hayat misyonuna dönüştürmüş olan bir eğitimciyim. İngiltere’deki Leicester Üniversitesi’nin Müze Çalışmaları bölümünde yüksek lisans derecemi tamamladıktan sonra eğitim ile koruma alanlarının kesişiminde çalışmaya karar verdim. Çeşitli sebeplerle 'sihirli bir toplumsal formül’ olarak nitelendirilen “konservasyon” (koruma) alanıyla toplum arasında yakın bir bağ kurulmasını sağlayarak, alışılagelmişin dışında bir yaklaşımla, kültürel miras bilincinin geliştirilmesi için çalışmaya başladım.
İlk olarak Boğaziçi Üniversitesi'nde bu konuda kendim oluşturmuş olduğum “Conservation of Culture" (Kültürel Mirasın Korunması) isimli dersi verdim. Bir süre sonra Koç Üniversitesi'nde aldığım "Children's Books" (Çocuk Kitapları) dersinin de etkisiyle daha küçük yaştan bu konuda bilinç uyandırmanın en etkili yol olacağını düşünerek çocuk kitapları yazmaya karar verdim. İlk kitabım Konya'da iz Peşinde ile Koç Üniversitesi VEKAM (Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi) 2015 Araştırma Ödülü'nü kazandım.
Daha sonra Yüksek Lisans tezimin sağladığı bilgi birikimini ve sahadaki pratik tecrübemi yaratıcı bir zeminde birleştirerek “Duygu Odaklı Kültürel Mirası Koruma Eğitimi" adı altında bir öğrenme modeli tasarladım. Bunu kurgularken "çocuk bir şeyi ancak severse merak eder, merak varsa öğrenme kalıcı olur" inancını ön planda tuttum. Peki alfa kuşağı olarak da adlandırabileceğimiz yeni nesilde onların gözüyle eski ve durağan olan bir olguya yönelik kalıcı olumlu duygu nasıl yaratılabilirdi? İşte bu noktada 21. yüzyıl becerilerini destekleyecek öğrenme tekniklerini derinlemesine incelemeye başladım. Bunların içinden kendi misyonuma uygun bulduklarımı harmanlayarak yarattığım öğrenme modelini kısaca nesne ve oyunlaştırma odaklı bir STEAM (Science, Technology, Engineering, Arts, Mathematics) uygulaması olarak tanımlayabilirim. Bugün artık tüm çalışmalarımı bu ‘duygu odaklı’ model çerçevesinde gerçekleştiriyorum. Hatta zaman içerisinde Studio Cultia markasının çatısı altında giderek daha donanımlı bir hale getirdiğim bu yaklaşımı bugün ekip olarak “4D Öğrenme Modeli” (duygu, duyu ve deneyim odaklı ve disiplinler arası yaklaşım) olarak tanımlıyoruz. Bu modeli uygulayarak bir yandan öğretmen eğitimleri ve çocuk atölyeleri düzenliyor ve dönem dönem ortaokulda kulüp dersi ve üniversitede lisans dersi veriyorum. Diğer yandan müze eğitim kitleri tasarlıyor ve kitaplarımı kaynak kitap olarak okutan okullarda atölyeler gerçekleştiriyorum. Tüm bunları Studio Cultia ekibiyle birlikte Türkiye’deki UNESCO Miras Alanları üzerine bir kitap ve atölyeler serisi kurgusunda gerçekleştiriyoruz.
Bu yazının en başında bahsettiğim toplumsal ve bireysel refah umuduna gelince... Kültürel mirası korumayı bu iki boyutuyla birden çok önemli buluyorum. Toplumsal açıdan bakınca; kültürel mirası koruması gerektiğini ezberlemiş bir nesil yerine, mirasına ortak aidiyet duygularıyla ve evrensel bir bakışla bağlanarak sahip çıkan bir nesil yaratabilirsek toplumsal dayanışmaya ve refaha bir adım daha yakın olabiliriz. Bireysel açıdan ise; günümüzün "talepkar" tüketim ve teknoloji çağı ortamında bireylerin hayatlarına kültürel miras gibi sabit ve kalıcı bir unsuru katabilirsek onların huzur ve güven hislerini pekiştirebiliriz. Hatta kültürel miras öğeleriyle yaşanan deneyimlerin insan hayatına kattığı sıcaklık ve derinlik sayesinde bireylerin keşif ve yaratıcılık dürtülerini besleyebiliriz. Ben çalışmalarımı konunun hem toplumsal, hem bireysel boyutuna katkı sağlamayı hedefleyerek sürdürüyorum.